15 Haziran 2015 Pazartesi

Kusurlar

kusurlar


  Kusurlar, ete kemiğe bürünmeden önce yazılmıştır insanın doğasına. Biz her ne kadar kusurlu olmak istemesek bile, tabiatın en temel unsurudur “kusurlar”.

  Kusurlu bir varlıktır insan. Devenin boynundaki eğriliği, o çok önemsiz, küçücük hayatı boyunca sorgularken, kendi noksanlarını göremez olur çoğu zaman. Gördüğünde ise, en pahalı elbiselerle, en kalıcı makyajlarla ve en göz alıcı “Mercedeslerle” örtmek ister kusurlarını fakat en büyük kusurunu örtmesi için var olan ağzını kapatmasını bir türlü öğrenemez vesselam.

  Kusurları öğrenmeyi sever insan. Kendi kusurlarını unutturmak için başkalarına, başkalarının noksanlarıyla uğraşıp durur o zavallı yaşamı sırasında. O kadar uğraşır ki bazen, insanlar başkalarının noksanlarından sıkılıp onunkilerle uğraşmaya başlar. Kendi kuyusunu böyle kazar “kusurlu insan”.

  Kusurlarından memnun olmaz insan. Herkesin kusurlu olduğunu bilir ama kendisine yakıştıramaz kusurlu olmayı. Bu yüzden kendi gibi değildir çoğu zaman; farklı farklı kişiliklere bürünüp durur. Nabza göre şerbet verdiğini, insanların suyuna gittiğini iddia eder ama yaptığı tek şey "kendisi" dışında herkes olmak ya da herkes olmaya çalışıp hiçbir şey olamamaktır aslında.

  Kusurlu yaradılışını inkâr eder insan; imkân bulduğu her an vazgeçer doğasından. Parfümeri dükkânına çevirdiği bedenini yalıtırken tabiattan, artık kendi kokusunu taşıyamaz olur üzerinde. Üstelik kendisine ait bir şey kalmadığı halde “iz” bıraktığını düşünmeye başlar.

  Kusurlu olduğu için güzeldir insan; çünkü kusurlar farklılıkları doğurur. Eğer kusursuz olsaydık sıradan bir tekilliğin içinde kendimiz gibi insanlarla yaşıyor olurduk.