Bir yazar vardı, adı bende saklı, bundan birkaç ay önce tam da bugün başlamıştı hikâyesini yazmaya. Bir kadını anlatıyordu hikâye... Ama öyle tutkulu bir sevdanın ya da gecelik bir arzunun nesnesi olan kadını değil. Bir denge vardı ipin ucunda sallanan, her duyguya değen, ağlatan ve güldüren bir denge.
Bir kadını anlatıyordu yazar, ellerini göğe uzatmaya korkan bir kadını. Büyük bir kibirle, gücünü gösterircesine tepeden bakıp bulutların ardından fışkırırcasına sarkan semaya karşı dik durmaya çalışan bir kadındı bu. Fırtına kopmazken dizleri bükülmezdi ama rüzgâr biraz sert estiğinde gür bir çınar arar, yağmur yağdığında dev bir korunak bulmaya uğraşırdı vesselam.
Bir kadını anlatıyordu yazar, öncelikle hayranlık beslediği bir kadını. Kusur kabul ettiklerini tek tek silerken sayfalardan daha da cesur oluyor ve kendini, gecenin sessiz karanlığından kurtaracak olan güneşin doğacağına inandırıyordu. Çünkü aydınlıkta yazmak istiyordu yazar. Aydınlık indiğinde yeryüzüne, kadının içini görebileceğine ve onu şekillendirebileceğine güveniyordu.
Bir kadını anlatıyordu yazar. Öncelikle kendisine hayranlık besleyen bir kadını. Onu elde etmek için çabalarken delice, insanda akıl bırakmayan duyguların esiri olmadan çıkmaya çalışıyordu işin içinden. Ama ne mümkündü kontrolü kaybetmemek böyle hissederken?
Kendini kaptırmayı anlatıyordu yazar. Elinden düşürmediği kalemini yanlışlıkla bağrına saplayıp uyanınca uzun soluklu bir rüyadan, işte o zaman fark etti kalemini iyi kavrayamadığını. Dövünmeye başladı yazar, beynini kemiren bir yazının kurbanı olduğunu fark ettiğinde hikâyesini değiştirmeye uğraştı. Biraz geriye doğru dönüp silerim diye düşündü, silerim ve en güzel şekilde tekrar yazarım.
Beyhude uğraştı yazar. Çalakalem geçtiği satırları ne kadar silerse silsin, kalem izlerinin kaybolmadıklarını anladı. Sonra biraz durdu yazar, biraz soluklandı. Tamamlayamadığı başka hikâyelerini ve kahramanı olduğu hikâyelerin yarım kalmış yazarlarını getirdi aklına. İçinden kopan parçaları sarmaya çalıştı, bir intikam gibi saplanan acıları ise koparmaya...
Hikâyesini yine de tamamlamak istedi yazar. Ama son noktayı koymayı tam anlamıyla beceremedi ve elinden kayıp giden bir hikâyenin ucunu açık bıraktı. Nasıl olsa bir gün kalemimi tekrar dik tutacağım diyerek yalnızca son noktayı koyacağı günü beklemeye başladı.
Bir sevdayı anlattı yazar. Ama öyle tutkulu bir sevda değil. Bazen kalbini saran, bazen yolunda duran bir sevda... Ama öyle tutkulu bir sevda değil... Zaten tutkulu bir sevda nedir, bilmiyordu yazar.