"Arbeit macht frei!"
diye bağırıyordu Nazi subayı, elinde tuttuğu sopayla mahkûmları birer birer
döverken. "Çalışın, köpekler! Çalışın! Ben size emredinceye kadar
durmayacaksınız sizi adi Çingeneler!"
Thresa, Nazi Kampı’nda esir tutulan bir
Çingene idi. Diğer ırkdaşları gibi adı tarih sahnesinde bir Yahudi kadar bile
geçmeyecek olan, zorla alıkonmuş, işkence görmüş, tecavüze uğramış basit bir(!)
Çingene.
Nazi subayı öfkeden boğulmuş sesiyle esirlere
bağırırken, boynunda asılı duran, canından çok sevdiği babaannesinden armağan
zinciri sımsıkı kavramıştı Thresa. Biraz korku, biraz özlemle o kadar sıkmıştı
ki zinciri; elinde derin bir yara açılmıştı. Korkudan küçülmüş, ufacık olmuş
bedenini taşıyamayacak kadar yorulmuştu da; ancak çalışkan ve dimdik görünmeye
uğraşıyordu.
"Arbeit macht frei!" diye bir kez daha
bağırdı Alman subay, kampın girişinde yazıldığı yetmiyormuş gibi. Esirlerden
birine son bir darbe daha indirdi ve az önce yanına gelen bir muhafızdan aldığı
mektubu açtı. Mektupta, esirlerin toplama kampından çıkarılıp bir başka kampa
imha edilmek üzere götürüleceği yazıyordu. Yüzünde beliren şeytani gülümsemenin
ardından, diğer subayları da yanına çağırarak durumu anlattı.
Yaklaşık bir saat sonra gelen birkaç kamyonu
kampın eşiğinde bekleterek esirleri ite kaka içlerine doldurdular. Yükleme
işlemi tamamlandığında kamyonlar hareket etti ve Çingeneler sessizce
seyrettiler yolu.
Birkaç kilometre sonra aniden durdu
kamyonlar. En öndeki sürücü ve subay kamyondan inerek yolu kontrol ettiler.
Yol, yan yana ve üst üste koyulmuş saman balyalarıyla kapatılmıştı. Bunun bir
tuzak olup olmadığı kuşkusunda kalan subay, kamyonlarında bekleyen diğer
subaylara durumu telsizle bildirip onları hazır olmaları konusunda uyardı.
Silahını çekerek yolun karşı tarafına geçti ve bir süre ortalıklarda görünmedi.
Subay,
geri döndüğünde gördüklerine inanamamıştı. Ormanı araştırırken hiçbir ses
işitmemesine rağmen, her nasıl olduysa, kamyonlar boşaltılmış, subaylar ve
sürücüler öldürülmüş, esirler ise kaçmıştı. Durumu incelemek üzere kamyonlardan
birinin yanına gelerek durdu, elindeki feneri ayaklarının dibine doğrultarak
yerdeki kan izlerini takip etti. İzler, yolu kapatan saman balyalarına doğru
gidiyordu. Balyalara vardığında bazılarının dağılmış olduğunu gördü. O esnada,
yerde duran saman yığınlarının arasına süzülmüş, parıldayan bir şey gözüne çarptı.
Bu bir zincirdi; Thresa’nın boynunda asılı olan zincir. Zinciri eline
aldığında, dağılmış balyaların birinden gelen sese kesildi kulakları. Silahını
doğrultarak ilerledi, balyayı yardı ve korkudan büzüşmüş, küçük Thresa’yı
gördü. Tam silahına davranacaktı ki; arkasından gelen, bir tür gürleme, tıslama
karışık bir ses dağıttı tüm dikkatini. Tekrar Thresa’ya çevrildi gözleri;
Theresa çılgına dönmüş gibi atıldı subayın üzerine. Ellerini subayın böğrüne
saplayarak öldürdü onu ve subayın elinden kurtulan zincir, boğuşmayla dağılmış
saman yığınlarının üzerine düştü…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder