İki artı ikinin dört ettiği kesinlikler dünyasının çok uzağında yaşıyoruz evelallah, başımıza her iş gelir. Bazen bir işin ucundan tutarsınız da ip elinizden kaçıverir. Eğersiniz, bükersiniz, iyice tartıp biçersiniz ama hayat, Murphy Yasalarını daha çok tercih eder temel fizik yasalarına. Sırtınıza taktığınız kanatlarla yerçekimine karşı gelebilirsiniz ama tercihlerinizin kötü sonuçlarına karşı gelemezsiniz. İşte bu hayatın en temel yasasıdır.
Bazen sırt üstü uzanıp, göğe çakılmış gibi duran binlerce
yıldızı seyre dalmak istersiniz. Öyle bir seyirdir ki bu, bazen milyarlarca yıl
sürmüş gibi gelir. Anlayamazsınız, anlayamadığınız için de anlatamazsınız.
İnsanlar öylece size bağırıp ağızlarından fışkıran salyalarını omuzlarınıza ve
yüzünüze doğru silkerler. Sizin ise onlara vereceğiniz bir cevabınız yoktur,
öylece donakalırsınız.
Hatıraların getirdiği yükü omuzlayamaz, belinizi kırıp
yolunuza devam etmeye çalışırsınız. “Atlas, koca dünyayı taşıyorsa…” diye başlarsınız
düşünmeye, “…ama belki de dünyayı taşımak, acı günlerin izlerini taşımaktan
daha kolaydır…” diye devam edersiniz. Notre Dame’ı ve onun acı gülümseyişini hatırınıza
getirirsiniz. Bir insanın beli neden bu kadar bükülür sorusunun cevabını
bulursunuz belki de…
Banyoda sabuna basmışsınız gibi çakılıverirsiniz yere bazen.
Dönüp dolaşıp aynı sorunlarla meşgul edersiniz beyninizi. “Çorbanın tuzu mu
eksik?” diye sorarsınız ama çorbanın tuzu değil, ağzınızın tadı eksiktir
aslında. Gerçeklerle yüzleşmek afiyet mi bırakır insanda?
Bazen “kararlar” almak zorunda kalırsınız fakat aslında “kararlarlar”dır
onlar. Bilmezsiniz ki çoğu karar değil zarardır bunun. Ne kadar çoğuna
kalkışırsanız o kadar çabuk toslarsınız duvara çünkü mühim olan fazla sayıda
karar almak değil; tek bir kararı, her olasılığı göz önünde bulundurarak
almaktır.
Bir de karar alamamak vardır; her şeyden kötüsü. En
kötüsüdür çünkü bir kararın iyi ya da kötü sonuçlanma ihtimali vardır,
kararsızlık ise baştan aşağı kötüdür. Ateşe atılmışsınız gibi hissettirir, “O
kararı en başında alacaktım.” dedirtir. Yıllar pişmanlık üzerine pişmanlık
istiflerken, gün be gün yaşlanan beden ise kararsızlığın bedelini kaldıramaz
olur.
Küfürler savurursunuz boşluğa, kararsızlık bedeninizi ele
geçirirken. Belirsizlik midir yoksa kararsızlık mı sizi mahveden? Boşluk bir
belirsizlik, belirsizlik ise bir kararsızlık… Bir çıkış bulmak için ilerlemeye
çalışırsınız ve boşlukta ilerleyemeyeceğinizi fark edersiniz. Yere çakılmayı
dilersiniz o an, “En azından ayaklarım yere bassın.” dersiniz. Dipte yaşamak
boşlukta yaşamaktan yeğdir, bunu anlarsınız. O an bir karara varmış olarak
çakılırsınız yere…
Belirsizlikler silinir aklınızdan, artık her şey yerli
yerindedir. Yavaş yavaş, emekleye emekleye devam edersiniz mücadelenize. Her
şeye baştan başlamak zorundasınızdır belki ama en azından bir şeylere
başlayabilirsiniz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder