+ Merhaba benliğim, makineye hoş geldin. Burası senin
aslında olduğun yer. Bembeyaz, aydınlık
kıyafetlerinin içinde ve beyaz, süssüz ve kibirden uzak olduğu için homurdanmadan
seni omuzlarında taşıyan sandalyenin üzerindesin. Karşında duran ekranda ise
burnu havada dünyanın esip gürleyen burun akıntılarını çekip çeviren bir evren
var. Oradaki herkes gibi, sıradan ve acımasızca yaşadığın hayatının kalıntıları
içinde çabalıyorsun. Kumanda kolunu bir kez olsun elinden bırakmadın. Gözlerini,
aksa da ağrısa da kanlansa da o ekrandan çevirmedin. İnsanların birbirini
sorgusuz sualsiz harcadıkları dünyadan başını kaldırmadın. Gerçek olduğunu
kabul edip oyuna devam ettin. Şimdi ise sana mükemmel bir fırsat veriyorum.
Oyundan çık ve bizimle aşağı gel.
- Aşağı neresi? Orada ne var? Bu bir rüya olmalı ya da bilinçaltımın
bir oyunu. Çektiğim acılardan uzaklaşmaya çalışan benliğimin tökezleyip düştüğü
ve kendini açık ettiği bir oyun.
+ Ben senin benliğin değilim. Sen benim benliğimsin. Ben seni
gerçekliğe çekmeye çalışırken, sen gerçekliğin yansıması bile sayılamayacak üç
boyutlu bir dünyada kalmanın peşindesin. Orada gördüklerin, hissettiklerin ya
da tattıkların senin bilincini köreltiyor. O hayal âlemini bir gerçekliğe
çevirip zamanın sıkıcı varlığını hissediyorsun. Ben ise sana gerçekleri
sunmanın imkânsız olasılıkları peşinde dolanıp duruyorum. Aşağıya gel, kafanı
kaldır ve gözlerini aç artık. Yaşadıklarının gerçek olmadığını kabul et.
- Yaşadıklarım mı? Yaşadıklarım hakkında ne biliyorsun ki?
Benim çektiğim sıkıntıları gerçekten nereden bilebilirsin ki? Onları en fazla
görebilirsin. Ben senin hissinim, sen ise hayatı alaya alan bir dalkavuksun!
+ Beni bağışla, yanlış anlaşılmalara sebebiyet verdim. Yaşadığın
sıkıntıları hafife almıyorum. Sen benim benliğimsin, aslında bu sıkıntıları ben
yaşıyorum. Seni bu kontrol mekanizmasının dışına çekip yalanların, aldatmacanın
ve kibrin olmadığı bir dünyaya çevirmeye çalışıyorum. Ben senim, sen ise
bensin.
- Hayır, sen yalnızca beni bir hayal âlemine sokup
oyalamaya çalışıyorsun. Yaşadığım hiçbir şey yalan değildi ve her biri de senin
hiç olamayacağın kadar gerçekti. Bu palavraları asla yutmam, beni gerçeklerden
çevirip almanı asla kabullenmem. Bir yalanın içinde yüzbinlerce yıl
yaşayacağıma varlığın gerçekliğinde bir saat yaşarım!
+ Bak, anlamakta zorlandığını biliyorum. Bu çok akıl almaz
geliyor fakat gerçek şu ki altımızda yalnızca uyanan insanlar var. Hayatlarını
boşa yaşadıklarını gören ve buna dur diyen insanlar! Haydi, biz de onlara
katılalım, vahdet-i vücuda erelim. Tek olalım ve bizi çevreleyen bu fiskoslu
yalanları yerle bir edelim. Aşağıdaki insanların hepsi gerçeklerin farkına
varmış ve yalan makinesinin süslü gösterişine aldanmadan hakikate ermiş
insanlar. Emin olabilirsin ki onların hiçbiri kibirli değildir, asla yalan
söylemezler, dostlarının arkasından konuşmazlar ve seni asla kullanmazlar. Ne
mutlu aydınlanmış insanlara!
- Hayır, lanetler olsun sana! Beni ikiyüzlü laflarınla kandırmaya
ve gerçeklerden saptırmaya çalışıyorsun! Asıl sahtekâr sensin! Sana
inanmayacağım, beni komaya sokamayacaksın!
+ Hayır, lütfen dinle. Bu bizim son şansımız, anlamıyorsun,
başka yolu yok! Ekranda gördüğün insanların hiçbirisi senin akraban değil, dostun
değil, kardeşin değil, eşin ya da çocuğun hiç değil! Onlar, imitasyon yaşamının
derin kuyusundan kafanı kaldırmayasın diye uydurulmuş yalanlar sadece. Gerçekle
tek bağlantın ise benim, yani aslında sen. Ben madalyonun diğer yüzüyüm, bizi
esaretten kurtaracak şey ise senin iraden!
- Karnıma ağrılar giriyor, neler oluyor böyle? Bu matah
istasyondan çıkış nerede? Garın görevlisi herkes binsin diye bağırıyor!
+ Hayır, sakın bir yere gitme. Bu, çektiğin son acı olacak.
Fakat eğer bu acıya dayanamayıp geri dönersen, daha fazlası, üstelik yalan yere
canını yakmaya devam edecek. Sakın geri dönme, sakın!
- Kan kusuyorum, kan kusuyorum! Bedenim beni makineye geri
çağırıyor! Makineye! İşte, bu! Ben bir makinenin içinden geliyorum; patronun
ben olduğu ve zarar görmeden her istediğimi yaptırabildiğim bir makinenin
içinden! Yaşadığım bir hayat var, yakışıklı bedenimin içinden izliyorum hayatı!
Ya da belki de… Belki de bir bok çukurunda ölmeye yakın yaşıyorum. Belki küçük
bir kız çocuğuyum kaçırılan, belki de efendisinin kırbacını yediği halde
kılıcını çekmeyen bir aptal! Ben, ben neyim? Kan kusuyorum!
+ Her şey geçecek ve gözlerini açacaksın. Merak etme, ben
yanındayım, aynı acıları her gün çekerek üstelik. Acını hissedebiliyorum.
- Karnıma milyonlarca parça zımbalanıyormuş gibi
hissediyorum, dayanamayacağım. Sanırım beni öldürüyorlar, beni çağıran kırık
kanatlı ölümle savaşamıyorum! Beni öldürüyorlar, beni öldürüyorlar!
+ Merak etme, acıların önce hafifleyecek; artık bir şey
hissetmez olacaksın. Sonrasında ise gerçek evrenin tarif edilemez tadına
varacaksın. Hiçbir şeyi dert etmene gerek kalmayacak. Dayan, az kaldı!
- …
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder